6 yorum

1. 

   salazar

   9 ay önce

   sen harley quinn,sin barbie bunyen kaldrmyoor

   50 48
   1. 

      chechen

      9 ay önce

      🙂 Ryan gosslinge ne diyosun ? karizma yerle bir mk

      46 44
2. 

   Ela

   9 ay önce

   Aşırı güzellllll😻😻😻😻

   49 45
3. 

   Bratzqueen

   9 ay önce

   Bratzlerin burda olması harika

   42 37
4. 

   Hamit kaya

   8 ay önce

   Bendede çok güzel ben çok beğendim

   37 39
5. 

   Arjen-fu

   8 ay önce

   PR çalışmalarıyla, sıkıcı ve bomboş bir filmin nasıl izlettirilip sanki matah bir şeymiş gibi tüm dünyada konuşulup durulmasının nasıl sağlanacağının kuvvetli bir kanıtı bu film. Yani klişe feminist söylemler falan barındırdığını yazıyor eleştirmenler falan ve tamamen boş eleştiriler yani. Film eleştirisi kalemi ülkemizde son derece zayıfladı bu arada onu da söylemek gerek yeri gelmişken. Barbie’nin asıl olayına kimse değinmiyor, dünyada da böyle şu an. Sonradan satmak için yani ticari kaygılarla her türden barbie oyuncağı yapıldı. Bu tecimsel eylemlerin, asıl amaç olmasa dahi sekonder bir faydası da vardı. Barbie konusundaki ırkça eleştirilere cevap vermiş olmak sonucu bizatihi oluştu. Amaç o olmasa da bu zaten baştan beri çok önemli olmasa da gözetiliyordu. Çünkü para kazanmanın olduğu yerde her şey ikinci planda gelir normalde bu da öyleydi. Hiç bir kaynakta rastlayamayacağınız bir şey vardır dünyada. Yazılı olmayan bir hakim zihniyet ve gizlidir ama bilenler de gayet iyi bilir bunu: Bir Anglo-Sakson ırkçılığı vardır yerleşik vaziyette. İngiliz menşeli bir şeydir tabi bu. Bu arkadaşlar ırkçılık olacağı için açıkça bunu hiç bir yerde söylemek kabul etmezler ama hepsinde bu düşünce vardır hemen hemen. Dünyada akıl, sanat, ticaret, para, bilim vs gibi konularda Anglo-Saksonlar lokomotif olduklarını, bunların sahibi olduklarını, diğer dünya insanlarının bu mertebeye erişecek kadar gelişmiş olmadığını düşünürler. Barbie bunun aslına bakarsanız çok hesaplanmamış bir göstergeleyenidir. Sarışın mavi gözlü ırk. En güzel, en yüksek, en özenilesi, en el üstünde tutulası, her şeyin en iyisine layık olanı vesaire… Barbie’nin faşizmi evvel emirde buradan gelir. Kadınlar üzerinde yarattığı etkiden değil. O falan çok sonraki meseledir aslında. Ve bu tarz filmler aslında entellektüel bir ele alışla derindeki konuyu ele alıyor gibi görünerek asıl perde ardındaki konuyu gizlemekteler, bunu her zaman yaparlar. Çünkü insanlar bunları yemeyecek düzeyde değillerdir hiç bir zaman. Demokrasi toplumları (demokrasi halk egemenliğidir ve egemenlik yönetmek olduğu için yönetmek te asgari düzeyde de olsa bilgiye ihtiyaç duyar) yüzyılımızda iflas etmektedir artık. Yani insanlık bu yüzyılda ileriye değil geriye gitmektedir aslında bir çok yönüyle. Sadece bir ilerlemenin içinde olduğu sanrısına büründürülmüşlerdir ve buna inandırılırlar. Dünya korkunç bir faşizme gitmektedir. Ulus devletleri bile dize getiren bir üst akıl söz konusudur bu gün. Neyse o kadar çok boyutlu bir mesele ki ama basit te aslında anladığınızda fakat dalmayalım dağıtmayalım dönelim filme. Filmin konusu olan ve adını da veren Barbie deki asıl mesele kadın erkek eşitliği – feminist manifesto falan değildir. Hiç yazılmayan hiç söylenmeyen çok çok daha büyük ve genel bir faşizmin, ırkçılığın görünen basit göstergelerinden biridir Barbie. Fakat Barbie denilince insanlar artık sadece feminist mevzuları hatırlayacaklar çünkü asıl konuyu bilmiyorlar. Düşünüp fark edebilecek eğitime de sahip değiller. Filme geleyim tekrar: Son derece sıkıcı, saçma sapan, çocuk filmi gibi (içine kadın erkek meseleleri, eril baskınlığın dünyaya söylediği yalanlar falan) lgbt renklerini falan da kullanarak bolca, sürekli şekillendirilen bilinçaltımızı çaktırmadan yine kaşımayı ihmal etmeden, hep çirkin amaçlar peşinde, hep gizli niyetler içinde, hep şeytani bir akılla meseleleri kullanmış daha doğrusu sömürmek denir ona tam olarak rezil bir film yapmışlar. Margot’u da önümüze koyup bizi hipnotize ediyor bir anlamda. Onun ağlayan çaresiz, üzgün ve son derece insancıl hallerine baka baka kötü de düşünmemizi, şeytani gizli perde arkasını görmemizi de engelliyorlar belli ölçüde tabi. Yani bilenler görür o ayrı. Ama hafif koklamış olan ve akletme alışkanlığı ve pratiği olanları da gayet güzel kontrol ediyorlar bence. Yani filmin film olarak zerre bir başarısı falan yok. Sıkıcı, didaktik, duygusal bağ kurmayan kuru bir safsata sadece. Başarısı gizli niyetleriyle ve gizlenebilmekle ilgili. Tabi şunu da söyleyeyim hiç bahseden olmamış olduysa da ben görmedim; filmin sonunda determinist bir noktayla bağlıyor ve aslında feminist manifestoyla da dalgasını geçiyor bir yerde. Spoiler olmasın diye yazmıyorum ama filmin sonunda, en sonundaki yer ve gelinen yer bununla ilgili. Kaçınılmaz olan son nokta işte orası. Aslında gerçekten de samimi bir feminist alan içinde olunsaydı o bölüm de kolayca ekarte edilebilirdi bunun yollarını biliyoruz, yani o söylemleri de biliyoruz ama yapmamışlar bunu. Senaryoyu da asıl sırtlayan olan yönetmen feminist olduğu bilinen biri. O bölümü benim için ilginç olan tek yerdi. Bir anlam veremedim bu açıdan. O da çok önemli değil tabi. Neyse kısaca bok gibi film. Reklamla herkese merak ettirdiler, konuşturdular, izlettirdiler. Hiç bi numarası yok, Koca bir sıfır. Birkaç ay sonra kimse hatırlamayacak. Pöfff…

   45 45